Home

Osmanlı İmparatorluğu'nun 1300'lere uzanan zengin bir tarihi var. Doğuşundan 1. Dünya Savaşı'ndaki çöküşüne kadar birçok değişime uğramış; 17. yüzyılın sonlarına kadar hızlıca genişlemiş ve daha sonra yavaş yavaş duraklayıp yıkılma dönemine geçmiştir. Antik harita ve baskılardaki görüntülerde bu değişimi, haritacılık ve baskı tekniklerinde yaşanan hızlı ilerlemelerle yanyana gözlemleyebiliyoruz.

Yüzyıllar öncesine ait bu harita ve gravürler Osmanlı öncesi bölgenin Yunan ve Roma tarihine de ışık tutuyor. Bu harita ve gravürlerde şehirlerin ve bölgelerin çoğunun tarihi isimleri hala korunmakta. Eski şehir planları artık var olmayan binaları tanıtıyor bize. Bu resimlerde doğal ortamlarında orijinal kıyafetleriyle insanlar bize günlük hayatlarını, gelenekleri ve değerlerini anlatıyorlar. 

Şehirlerin eski hallerini görmek ve sokaklarında yürümek, yerel insanlarla günlük hayatları hakkında konuşmak, kendi zamanları hakkında soru sormak nasıl bir his olduğunu hayal ediyor insan. Bir yelkenli gemiyle pırıl pırıl bir bahar sabahı İstanbul'a gelmek, şehri ilk kez görmek ve aşık olmak nasıl bir duygudur acaba? Arabalar, cep telefonları, televizyonlar ve modern yaşamın olanakları olmayan salyangoz hızıyla geçen bir hayatı gözümüzün önüne getirebilir miyiz?

O zamanların gerçekleri her ne kadar bu gravürlerde göründüğünden çok farklı olsa da sonunda Melling'in dertsiz resimlerinden ya da J.F. Lewis'in 1001 gece masalları benzeri sihirli görüntülerinden büyülenmemek olanaksızdır.